İstanbul Rami Kütüphanesi'nde düzenlenen Anti-Siyonizm Kongresi'nin birinci gün ikinci oturumu, katılımcıların derinlemesine tartıştığı soru-cevap bölümüyle devam etti. Ankara'dan misafir olarak katılan Global Sumud Flotilla'nın Türkiye Delegasyonu Üyesi Ramazan Tunç, birinci oturumda yapamadığı sunumuyla programa başladı ve mücadeleye uluslararası bir boyut kazandırma gerekliliğine vurgu yaptı.
Ramazan Tunç, konuşmasına "insanlığın ak vicdanının sesi olmak için" ortaya konulan bu iradeyi tebrik ederek başladı. Tunç, kongrenin bir adım olduğunu ancak nihai sonuç olmadığını belirterek, sonuca ulaşmak için benzer adımların sıklaştırılması ve geniş kitleleri ve uluslararası boyut kazandıracak bir hale getirilmesi gerektiğini savundu.
Siyonist Kongresi'nin 1897'de İsviçre'nin Basel kentinde düzenlendiğini ve alınan kararların 50-60 yıl içinde dünya üzerinde uygulanabilir hale geldiğini hatırlatan Tunç, Anti-Siyonizm Kongresi'nin de uluslararası bir boyuta taşınması gerektiğini dile getirdi. Amacın, dünyanın temiz vicdan sahibi insanlarını bir araya getirerek siyonizmi doğru bir şekilde dünyaya tanıtabilecek bir mekanizma oluşturmak olduğunu vurguladı.
Tunç, bu hareketin sadece Türkiye'deki belirli bir zümreye hitap eden sivil toplum kuruluşları (STK) ve kanaat önderleriyle sınırlı kalmaması, toplumun her kesiminin konsolide edilebileceği bir ortam oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca, Tevrat'ın "öldürmeyeceksin, çalmayacaksın" gibi pasajlarına iman eden, siyonistlerin safında olmayan Yahudilerin, Hristiyanların ve çeşitli din mensuplarının da Anti-Siyonizm Kongresi'nin bir paydaşı olabileceği bir ortama doğru evrilmesi gerektiğini belirtti. Tunç, Gazze'nin birleştirici gücü ekseninde çalışmaların siyonizmi dünya sahnesinden silebilecek bir ortam oluşturma doğrultusunda yönlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Oturumun ilerleyen dakikalarında, Ramazan Tunç sivil toplumun rolünü sorguladı: "Devletlerin yanına hizalanan sivil toplum mu? Sivil toplumun yanına hizalanan devlet mi?" sorusunu yöneltti. Tunç, sivil toplumun ve sivil insanların da dönüp bir aynaya bakıp kendileriyle yüzleşmesi gerektiğini, hazırlıksız oldukları bir durumun ortaya çıktığını belirtti. Sumud ve March to Gaza süreçlerine değinerek, "birleşme" (union) kelimesi yerine "ortaklaşma" (common action) kelimesini ön plana çıkarmayı ve bu kabiliyetin geliştirilmesinin daha mantıklı olacağını düşündüğünü ifade etti. Tunç'a göre birleşme sorunu yerine, fikir üretme ve proje geliştirme sorunu olduğu aşikardı.
İkinci oturum, siyonizme karşı mücadelenin yöntemleri ve kavramsal çerçevesi üzerine yoğunlaştı:
Fevzi Hoca, Kongre'nin Anti-Siyonizm odaklı olmasına rağmen, siyonizme en iyi cevap verebilen unsur olan Filistin ve Gazze direnişi (Hamas) metotları üzerinden bir sağlama yapılması gerektiğini öne sürdü. Hoca, "kaçak güreşmek" yerine, konuşarak sonuç alamayanların bedel ödeme pahasına İsrail'i ve işbirlikçilerini zorlayacak eylemler yapması gerektiğini savundu.
Hüseyin Hoca ise bu eleştirilere yanıt olarak, içinde bulunulan konjonktürün doğru okunması gerektiğini ve Türkiye'den (laik, kemalist, demokratik bir devlet) Müslüman refleksiyle olaylara müdahale etmesini beklemenin hata olduğunu belirtti. Hüseyin Hoca ayrıca, Gazze'deki son ateşkesin, İsrail'in hedeflerine ulaşamamış olması nedeniyle, şehitlere rağmen İsrail'in mutlak yenilgisi olduğunu ve bunun bir başarı olduğunu söyledi. Tıbbi bir analoji kullanarak, Gazze'deki soykırımı hızlı müdahale gerektiren "akut" bir durum, Filistin meselesini ise uzun vadeli çözüm gerektiren "kronik" bir problem olarak ayırdı.
Mehmet Akıncı, Batı'da sivil toplum kavramının 1800'lü yıllarda ortaya çıktığını ve mevcut sistemin bir "sibobu" (yedek parçası) olarak kullanıldığını iddia etti. Akıncı, sivil toplum kavramının kaynağının şaibeli olduğunu ve demokrasi kültürüyle bağlantılı olduğunu savundu. Davut Taşkıran ise, bazı sivil toplum kuruluşlarının devlet gibi davrandığını, bireyler üzerinde yaptırım uygulayarak kısıtlama gücüne sahip olduğunu belirtti; bu tür davranışların "devlet tavrı" olduğunu ifade etti.
Harun Öz Karataş, bölgedeki devletlerin Amerika ile ilişkileri düzeltme yolu olan "uyum yolu"nu tercih ettiğini, bunun olumsuz sonuçlar doğurduğunu ileri sürdü. Sivil toplumun ise bunun karşısında "direniş rasyonalitesi" üzerine rota oluşturması gerektiğini savundu. Devleti üstüne düşeni yapmamakla suçlayan Karataş, sivil itaatsizlik eylemleriyle Amerika'nın üslerinin işlevsiz hale getirilmesi gerektiğini önerdi.
Sosyal medya kullanımı da tartışma konusu oldu. Merve Hoca, doğru dil kullanıldığı zaman sosyal medyanın direnişin varlığını yaymada ve sivil yapılanmalara zemin oluşturmada güçlü bir araç olduğunu savundu. Buna karşılık, başka bir katılımcı, 2023 Ekim ayından sonra Facebook ve Instagram gibi platformlarda içerik kaldırma oranlarının %47.1'e ulaştığını ve bunun "Dijital Soykırım" olarak adlandırılması gerektiğini dile getirdi. Aynı konuşmacı, İsrail'de "sivil" kavramının olmadığını, herkesin asker olduğunu ve sosyal medyada sansür uygulayanların da eski askerler olduğunu öne sürdü.
Anti-Siyonizm Kongresi'nin birinci gün ikinci oturumu, katılımcıların siyonizme karşı mücadelede sadece söylemde kalmayıp, somut ve uluslararası boyutlu eylemlere geçilmesi gerektiği yönündeki ortak iradeyi netleştirmesiyle sona erdi.
Oturum boyunca, Global Sumud Flotilla'nın Türkiye Delegasyonu Üyesi Ramazan Tunç başta olmak üzere, tüm konuşmacılar, 1897'deki Siyonist Kongresi'nin kararlarının uluslararasılaşarak sonuç vermesi gibi, Anti-Siyonizm Kongresi'nin de geniş kitleleri ve uluslararası bir boyutu hedeflemesi gerektiğini vurguladılar. Tunç, bu mücadelenin sadece "birleşme" (union) yerine "ortaklaşma" (common action) kabiliyetini geliştirmesi gerektiğini ve Gazze'nin bu ortaklaşma için birleştirici bir güç sunduğunu belirtti.
Kongre, siyonizmin sadece askeri veya siyasi bir işgal sorunu değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel bir sömürgecilik sorunu olarak tanımlanması gerektiği konusunda fikir birliğine yaklaştı. Ayrıca, bu durumun içinde bulunulan "tarihin sonu" değil, yeni bir tarihin başlangıcı olduğu bilinciyle, öngören bir zihin yapısına geçilmesi gerektiği vurgulandı.
Katılımcılar, tartışılan tüm bu konuların ve geliştirilen önerilerin somut adımlara dönüşmesi için, 12 Kasım tarihinde Kongre karar ve sonuç bildirgesine yönelik bir çalıştay düzenleneceğini duyurdu.
Kongre, mücadelede başarıyı sadece sonuca ulaşmakla değil, aynı zamanda "istikamet üzere olmayı" emreden İslami bilinçle hareket etmek gerektiğini vurgulayarak, siyonizme karşı küresel vicdanı harekete geçirme sorumluluğuyla tamamlandı. Ortaya konulan bu irade, siyonizmin dünya sahnesinden silinebileceği bir ortam oluşturma yolunda kararlılıkla devam edileceğinin bir işareti oldu.
Filistin’e Destek Platformu, Küresel Sumud Filosu delegasyonunu ve filoya katılan aktivistleri, İstanbul Bahariye Mevlevihanesi’nde yer alan İMH Genel Merkezi’n...
Ümmet Hareketi Derneği, özgürlük ve insan onuru mücadelesinin simge isimlerinden Sumud Filosu aktivisti Sayın Gülden Dönmez’i dernek merkezinde misafir etti. F...
Global Sumud Flotilla Türkiye delegasyonu üyesi Ramazan Tunç, Gazze'ye insani yardım götürme girişimi İsrail güçlerince engellenen filodaki aktivistlerin ülkey...