
Ümmet Hareketi
Mehmet Korkmaz

Mehmet Korkmaz
Nijer'in kurak topraklarında, Abalak bölgesine yakın bir köye doğru yola çıktığımızda, yol boyunca gördüğüm manzara hep aynıydı: Kavrulmuş topraklar, yorgun yüzler ve kilometrelerce uzakta görünen bir umutsuzluk. Görevimiz, bağışçılarımızın destekleriyle açtırdığımız su kuyusunun açılışını yapmaktı. Köye vardığımızda bizi büyük bir kalabalık karşıladı. Ancak bu, bir kutlama kalabalığından çok, merakla ve biraz da inanamayarak bekleyen insanların sessizliğiydi.
Yıllardır kadınlar ve küçük çocuklar, her gün en az 4-5 saatlerini sadece birkaç bidon kirli su getirebilmek için harcıyorlarmış. O suyla hem içiyor, hem yemek yapıyor, hem de temizleniyorlardı. Çocukların birçoğu bu yüzden hastaydı.
Tulumbalı kuyunun başına geçtiğimizde etrafımızdaki herkes nefesini tutmuştu. Pompayı birkaç kez hareket ettirdiğimde önce boğuk bir ses geldi, ardından... o muhteşem sesle birlikte berrak, temiz su akmaya başladı. O anı hayatım boyunca unutamam. Bir anda o sessiz kalabalık büyük bir sevinç çığlığıyla coştu. Çocuklar tulumbaların altına girip sırılsıklam olana kadar ıslandılar, yaşlı bir amca avuçlarına doldurduğu suyu önce içti, sonra yüzüne sürdü ve ellerini semaya kaldırıp öyle içten bir dua etti ki, hepimiz gözyaşlarımıza hakim olamadık.
O gün anladım ki, biz oraya sadece bir kuyu açmamıştık. Biz oraya sağlık, bereket, çocuklara okula gitmeleri için zaman ve en önemlisi umut getirmiştik. O tulumbalardan akan şey sadece su değil, doğrudan hayattı. İstanbul'a döndüğümden beri ne zaman bir musluğu açsam, aklıma Nijer'deki o köy ve o annelerin minnet dolu bakışları geliyor. Yaptığımız işin ne kadar değerli olduğunu o gün iliklerime kadar hissettim.